2013 sonbaharıydı. Bizim İstanbul’dan Assos’a gelişimiz üzerinden bir turizm sezonu geçmişti. Annemin ziyaretine uğrayan komşumuzdan sabah sağımı sonrası 10 kg taze inek sütü geldi. Annem 5 kg’su ile sütlaç yapmaya koyuldu, Juan ise hiç birimizin anlamadığı bir şey. (Aslında biliyorduk DDL’yi tabii ama Arjantin’den endüstriyel olanını stokluyorduk genelde). ‘Çok uzun sürebilir, ben aşağı bahçede tüpün üzerinde yaparım, mutfağı meşgul etmeyeyim’ dedi. Öğlen oldu, Juan yok. Akşamüstü oldu, Juan yok. Aşağı bahçede elinde tahta kaşık süt kaynadıkça kaynıyor. Sonunda 2 kavanoz karamel renginde ‘bir şey’ ile geldi önümüze.
Misafirlerimiz de vardı otelde. Hep beraber şaşkınlıkla hem o kavanozlara, hem de Juan’ın bitik haline bakıyorduk. Kaşık kaşık denedik. İ-na-na-ma-dık! Nasıl bir şeydi bu!!! Annem de sütlaç çıkardı: Of bunun üzerine de nasıl yakışır! O gün başladı Dulce de Leche’nin gizemi. Juan bile ilk defa pişirdiği DDL nin ne kadar iyi olduğuna inanamamıştı! Çünkü en son anneannesi hayattayken, o küçükken ev yapımı ve taze inek sütünden DDL yemişti. Kuşkusuz Assos’un mis gibi kekikli otlarla beslenen ineklerinden aldığımız sütün imzası vardı tadında. 2 gün sürmedi, ilk üretiminin tüketilmesi.
Juan için çok duygulu bir andı. Herkes ile ‘ev’ inin tadını paylaşmak ve beğenildiğini görmek.
‘No matter where you come from, there will always be one food that is a part of your life- the flavor of comfort, where just a taste represents home’. -Josephine Caminos Oria